Türk romantik dramasının yazarı modern aşkı anlatıyor.
Türkiye’den çıkan diziler tüm dünyada 190’dan fazla ülkede izleniyor, milyonlarca insanı ekran başına kilitliyor. Ece Yörenç, bu dizilerin en sevilenlerinde imzası olan, usta bir yazar. Üstelik, neredeyse yazdığı dizilerin starları kadar tanınıyor ve seviliyor. Aşka, aileye ve ilişkilere dair hafızamıza kazınan çoğu kalıp onun hikayelerinden, dilimize yerleşen çoğu replik onun kahramanlarından geliyor…Böyle olunca da, yeni yazacağı her dizi merakla bekleniyor. Tıpkı ilk tanıtımları yayınlanmaya başladığından beri seyircide büyük bir heyecan yaratan Kimler Geldi Kimler Geçti gibi…
“Her hikâye evrenseldir” diyen Yörenç, yeni dizisi Kimler Geldi Kimler Geçti ‘de yine aşkın dilinin peşine düşüyor. Dizinin odağında modern zamanların ilişki terminolojisi var: Ghosting, situationship, lovebombing, benching…Başarılı avukat Leyla Taylan (Serenay Sarıkaya) flört dünyasında hayatta kalmaya çalışırken tüm bu aşamalardan teker teker geçiyor, geçerken de başına gelmedik kalmıyor. Yanında ona destek olan sıkı bir arkadaş grubu olsa da, iş aşka gelince kararı yalnız kalp veriyor. Yakışıklı şef Şeyyaz mı, narsist iş adamı Cem mi, ilk aşkı Ömer mi? Leyla hangisini seçecek? Kimler Geldi Kimler Geçti, bu sorunun cevabını güzel insanlar, ışıl ışıl mekanlar ve eğlenceli anlarla dolu evrensel bir dramedide arıyor, her şeye rağmen aşka ümidimizi canlandırıyor.
Günümüz ilişkilerinin sorununu “DNA’mızdaki ilişki kodları yanlış galiba. İki insan bir araya geliyor ve ‘bir’ olmaya çalışıyor, bence sorun burada,” diye açıklayan Ece Yörenç ile dijital dünyanın ilişkilere etkisini, modern aşkın imkansızlıklarını ve Kimler Geldi Kimler Geçti ’nin hayata geçme serüvenini, Queue için konuştuk.
Kimler Geldi Kimler Geçti, tanıtımları dönmeye başladığı ilk günden beri büyük heyecan yarattı. Nasıl bir hikâye bekliyor seyirciyi?
Eğlenceli bir hikâye bekliyor. Herkesin kendi ilişkisinden bir şeyler bulacağı, neşeli bir dramedi.
Bir Ece Yörenç dizisi izlemeyeli uzun zaman olmuştu. Sizi bu hikâyeyi yazmaya iten sebepler nelerdi?
Uzun süredir titizlikle uğraştığım -henüz hayata geçmeyen– bir mini diziyi yazmayı yeni bitirmiştim. Hani koşucular ayaklarına ağırlık bağlarlar da çıkarınca daha hızlı koşarlar ya. Ben de o işten sonra çok hafifledim ve herkesi mutlu edecek uçuş uçuş bir şey yazmak istedim. Yıllar önce yazdığım kenarda bekleyen “adli tatil” diye kodladığım bir hikâyeden yola çıkarak yazdım Kimler Geldi Kimler Geçti ‘yi.
Bir hikâyeyi “Ece Yörenç işi” yapan unsurlar var mı? Varsa neler?
“Ece Yörenç işi” nedir bilmiyorum… Bugüne kadar hep birbirinden farklı hikayeler anlatmaya çalıştım. Bu da farklı oldu bana göre. Yine içinde güçlü kadınlar var. Her karakter ne çok siyah ne çok beyaz. Yanlışlar da yapabilen, rengarenk karakterler.
Her hikâye evrensel midir? Yoksa ne kadar izlenirse izlensin bir başka ülkede anlaşılmayacak kültürel kodlar var mı? Kimler Geldi Kimler Geçti’yi kurgularken izleneceği coğrafyaları göz önüne alarak yaptığınız değişiklikler oldu mu?
Her hikâye evrenseldir bana göre. Hikâyenin izleyende, dinleyende, okuyanda yarattığı etki topluluk hissi yaratır. Kendi evreninde birleştirir herkesi. Kimler Geldi Kimler Geçti’yi yazarken izleneceği coğrafyaları göz önüne alarak bir değişiklik yapmadım. Düşünüyorum, başka ülkelerde anlaşılmayacak kültürel kodlar da yok dizide.
Kimler Geldi Kimler Geçti, günümüz ilişkilerine ve neden olamadıklarına bakıyor. Sizce modern aşklar neden bu kadar zor? İki insanın bir araya gelip mutlu olması imkânsız mı?
Bir arada yaşamak zor bence. DNA’mızdaki ilişki kodları yanlış galiba. İki insan bir araya geliyor ve “bir” olmaya çalışıyor bence sorun burada. Kendinden bir tane daha olması bence sıkıcı. Ayrıca bu kadar hızlı akan bir çağda, her şeyin tüketime ve sınırsız bir tatmin duygusuna endekslendiği bir dünyada, bir ilişkiyi sürdürmek için daha çok emek ve zekâ gerekiyor.
Bir ilişkiden bahsederken kullandığımız yepyeni bir kelime dağarcığı var artık. Siz de her bölümü bu terimlerden biriyle isimlendirmişsiniz: Situationship, lovebombing, ghosting…Sizce yaşadığımız duyguları bir kalıba sokmak gerçek bir şeyler yaşama ihtimalimizi azaltıyor mu yoksa ne yaşadığımızı anlamamıza yardım mı ediyor?
Ghosting’i bilmediğimiz dönemde de “ghostlanıyorduk ama şimdi bu işten rahatsız olduğumuzu duyurmak için, altını çizmek “hey afişe oldunuz” demek için belki etiketliyoruz. Veya “yalnız değilsiniz” demek için. Yaşanan her şey gerçek.
Ghosting’i “Behlül Kaçar” diye çevirmenize bayıldım. Modern aşk sözlüğüne yeni bir terim katacak olsanız bu ne olurdu?
Ben şeye çok gülüyorum veya tuhaf buluyorum nikah kıyıldıktan sonra --genellikle– kadının nikah defterini bir zafer gibi havaya kaldırmasına. Sanki halter kaldırmış gibi birkaç saniye sağa sola göstermesine çok gülüyorum. Buna “barbelling” diyebiliriz bence (Gülüyor). “Koparma” veya.. Kadının erkeği evlenmeye ikna edip bu zaferi herkesle paylaştığı an.
Kimler Geldi Kimler Geçti dijital dünyanın ilişkilere etkileri üstüne bir söz söylüyor. Yanlış gruba atılan bir mesaj, doğru emojiyi kullanmamak, Instagram’a konulan bir post ilişkilerin seyrini değiştirebiliyor. Bir insanı ortak Netflix veya Spotify hesabınızdan çıkarmadan tam olarak ayrılınmıyor. Doğru ilişki kurmak için dijital okur yazarlık şart mı?
“Dijital okur yazar olmak” tanımını çok sevdim, oyundan geri kalmamak için şart galiba. Karşındaki kimdir, ne yer ne içer, ne sever nerde gezer, şıp diye öğrenmek mümkün. Ama tabi buzdağının görünen kısmı bu, ötesi “daterview”. Yine de dijital dünya modern ilişkilerin bir bileşeni artık, ilişkinin günlüğü. Bir çoğumuz ilişkilerimizi “dijital usulü” yaşıyoruz. “mesaj attım, mavi tık oldu hala cevap yazmadı” bir tartışma konusu “fotoğraf koydum hala like’lamadı” bir üzüntü sebebi. “Her fotoğrafının altına o kadın --veya erkek– yorum yazıyor” bir ciddi mesele. Eğer ortak müzik listen varsa ilişkin bir yere doğru gidiyor demek. Yani bilmek öğrenmek şart.
Serenay Sarıkaya, Meriç Aral ve Metin Akdülger ile henüz kariyerlerinin başındayken Medcezir’de beraber çalıştınız. O zamanın genç oyuncuları bugünün starları oldu. Kariyerlerinde bunca emeğiniz olan oyuncularla tekrar bir araya gelmek nasıldı?
Bu işi benim kadar sevmelerine çok mutlu oldum. Medcezir’de 20’li yaşların ilişkilerini anlatmıştık, şimdi 30’lu yaşların ilişki sancılarını anlatıyoruz. Onlarla çalışmak büyük şans ve mutluluk.
Serenay Sarıkaya Türkiye’nin en sevilen yıldızlarından. Leyla karakterini onu düşünerek mi yarattınız?
Zaten Serenay’ı düşünerek yazdım Leyla’yı. Yazmaya başladığımda da aradım hemen zaten. Bu iş için müsait olduğundan emin oldum. Sırayla diğer karakterler için de öyle oldu. Çoğunu yazarken aradım konuştuk.
Hakan Kurtaş, Boran Kuzum, Ahmet Rıfat Şungar, Esra Ruşan, Efe Tunçer ve Bade İşçil… Kadronun geri kalanı nasıl bir araya geldi?
Çoğu oyuncu arkadaşımı senaryoyu yazarken aradım, bir kısmıyla da sonradan tanıştık. Zaten onlar da uzaktan beğendiğim, yetenekleriyle beni yazmaya iştahlandıran oyunculardı. Yönetmenimiz de Bertan Başaran olunca muhteşem bir kadro oldular. İzleyen herkes bu ekiple arkadaş olmak istediğini söyledi. Ben ne şanslıyım ki zaten hepsiyle arkadaşım.
Leyla, uzun yıllardır beraber olduğu Ömer, karizmatik ama narsist Cem Murathan ve eğlenceli şef Şeyyaz arasında gidip geliyor. Seyirci bu üçlüden hangisi için tezahürat yapsın istersiniz?
Seyirci her karakter için tezahürat yapsın isterim.. Ama “Thank You, Next…”
Leyla’nın “Uzun ilişki eşittir uzun ölüm süreci” diye bir yorumu var. Büyük heyecanla başlayan ilişkilerin bir noktadan sonra ev arkadaşlığına dönmesi kaçınılmaz mı? Ne yapsak da bir ilişkinin tazeliğini koruyabilsek?
Zekâ.. Zekâ çok seksi bir şey bence.. Birbirinin kodunu doğru çözüp, karşındakine geniş geniş alanlar bırakmak önemli.. Renklerine âşık olduğun insanı giderek azaltıp soldurmamak önemli. İlişkiye böyle kafa yormak önemli. Zekâ önemli.
Friends hayranı olduğunuzu biliyorum. Dizide Esra’nın doğum sahnesinde Sex and the City’ye bir selam var sanki. Sizin bir ayrılıktan sonra izleyip kafayı toparladığınız diziler hangileri?
Hem Friends hem Sex and The City çok sevdiğim hayran olduğum işler. Selam olsun o zaman. Friends’i hala zaman zaman seyrederim. Hatta arkadaşlar arasında rastgele rakam söyleyip bölüm izlediğimiz oluyor… Ayrılık sonrası izlenecek filmler listem var (Gülüyor). La La Land’i 15 kere falan izledim herhalde. En fazla izlediğim film odur. Bir de animasyon izlerim.
Tıpkı Leyla’nın sevgi dilini anne-babasından gördükleriyle öğrenmesi gibi, bizim de aşka ve ilişkilere bakışımızı oluşturan çoğu karakterin yaratıcısısınız. Aşka ve ilişkilere dair, yarattığınız karakterlerden birinin tavsiyesini dinleyecek olsanız bu ne olurdu?
Bana şahane bir fikir verdiniz. İlk boş zamanımda hepsinden bir cümle bulup bir sahne yazacağım. Ama şimdi sadece Leyla’nın ağzından bir cümle söyleyeyim. “Hayatına her yeni giren insan sana bir kelime daha öğretiyor. Sevgi... güven... rekabet... başarı... aşk...Haz. özlem... yalnızlık, Hayal kırıklığı, En sevdiğim kelime arkadaştı. Son öğrendiğim kelime ihanet oldu.”